" Disleksi Zihinsel Engel Değildir ! "
ONLARI DUYUYORUZ AMA GERÇEKTEN ‘DİNLİYOR MUYUZ?’

Bir toplumda yaşıyor olmamız ve içinde bulunduğumuz sosyal ortam nedeniyle daima diğer insanlarla bir ilişki ve iletişim halindeyiz. Bu kaçınılmaz durum bizi kendi içinde pişirmekte, yaşımız ilerleyip deneyim kazandıkça sosyal ilişkileri başlatma, yürütme gibi becerilerimiz gelişmektedir. Bu durumda karşımızdakinin kim olduğuna bağlı olarak iletişim yönümüz, konuşma tarzımız, kullandığımız kelimeler ve dikkatimiz değişmektedir. Evimizde, bize ait olan rahat ortamımızdaki konuşmalarımız ile işimizdeki ya da çok yakın olmayan çevremizdeki insanlarla olan konuşmalarımız arasındaki farkı sanırım hiçbirimiz inkar edemeyiz. Peki durumsal olarak bu kadar değişen ve şekillenen iletişim tarzımız, söz konusu çocuklarımız olduğunda nasıl bir hal almakta?

 

            Çocukları yetiştirmekle sorumlu olan yetişkinlerin beklide çoğunlukla iletişim konusunda takıldığı noktalar; onların bizimle açık iletişime geçmesinin nasıl sağlanacağı, kurulan iletişimin nasıl sürdürüleceği ya da bu davranışın devamlı hale gelmesinin nasıl sağlanacağıdır. İletişim konusu sürekli sorun olan fakat hiçbir ailenin çok da üzerinde durmayıp danışmanlık ihtiyacı duymadığı bir konudur. Çünkü muhtemelen o anda aşılması gereken akut bir sorun bulunmamakta, bu nedenle çok da üzerinde durulmamaktadır. Fakat uzun vadedeki sonuçlarına bakacak olursak özellikle ergenlik döneminde çocuklarımıza ulaşamamakta, onlarla sağlıklı bir ilişki kuramamakta, bu yüzden yaptıkları hataların farkında olamamaktayız.  

Belki de en önemlisi anne baba olarak çocuklarımızdan her konuda kopma noktasına gelmekteyiz, onlarda sürekli “Annem babam beni hiç anlamıyor.”, “Onlarla konuşurken çoğu zaman kendimi suçlu hissediyorum.”, “Sözümü kesiyorlar, beni dinlemiyorlar.”, “Bir şey anlattığımda biliyorum ki bana öğüt verecek.” düşüncelerini uyandırmaktayız. Bizim için çocuklarımızla iletişimimiz konusu bu kadar anlaşılmazken ve bazen kendimizi ne yapacağımızı bilemez hissederken, nasıl bir çözüm getireceğimiz de zihnimizde bir türlü oturmamaktadır.  O anda dikkat edeceğimiz birkaç noktayı bilmek bazen hayat kurtarıcı olabilmektedir. 

 

            Bu noktalara değinmeden önce edinmemiz gereken, uyguladığımız tekniklerin etkili olmasını sağlayan birkaç düşünce kalıbından söz etmekte fayda var. İlk olarak çocuğunuzu gerçekten dinlemeye ve ona yardımcı olmaya istekli olmalısınız. Onu sizden ayrı, bağımsız bir birey olarak kabul edip, hislerine sizinki gibi olmasa ya da çocukça olsa da saygı göstermelisiniz. Onlar her ne kadar bizden bir parça olsalar da problemlerinin sizin değil sadece onun olduğunu bilmelisiniz. Amacınız sorun durumunda onunla birlik olmak yerine sadece onun yanında olmak olmalıdır. Ancak bu koşulda çocuğunuz bağımsızlaşabilmekte, engellerin üstesinden tek başına gelebilmektedir. Onları zararlarda korumak isteseniz de yol göstermek yerine onun kendi doğru bildiği, kendince doğru olduğunu düşündüğü yolu bulmasını sağlamak istemelisiniz. Kendi doğrularınızı bir kenara koyabilmeyi, müdahale etmemeyi öğrenmelisiniz. Bütün bu düşünce kalıplarını oturtmak, çocuklarımızın bizimle iletişime geçmesini, yargılanmadan dinleneceğini hissetmesini sağlayacaktır. Bir aile olarak daha yakın ilişkiler kurma konusunda aşağıdaki tekniklerle beraber bize daha çok yarar sağlayacaktır. 

 

                       

 Kabul Dili 

 

            Herkes gibi çocuklarımız da kabul görülmek ister; özellikle kendi anne babalarından. Onlara bunu göstermek sanıldığı kadar zor ya da karmaşık bir işlem değildir. İşe sadece onlara müdahale etmemekle başlanabilir. Bizler içgüdüsel olarak çocuğumuz bir işle uğraşırken, ödev/proje yaparken ya da sadece çamaşırlarını katlama gibi basit bir eylemde; onların daha iyisini yapmalarını sağlamak için herhangi bir müdahalede bulunuruz. Aslında onların potansiyellerinin ortaya çıkmasını istemek, daha başarılı olduklarını görmek bizim en doğal hakkımızdır. Fakat bunu yapmak için farkında olmadan onların özgür düşünmelerini kısıtlayabiliyoruz. Müdahalede bulunarak hem kendilerini ortaya koymalarını, çözümler üretmelerini engelliyor hem de “annem babam gibi harika biri değilim” şeklinde düşünmelerine neden olarak onlara kabul edilmediklerini hissettiriyoruz. Bu durum, onlar bizimle diyaloğa girdiklerinde de bu şekilde olmaktadır. Örneğin bize arkadaşlarıyla yaşadıkları herhangi bir sorunu anlatırken müdahalede bulunarak yapmaları gereken başka davranışlar da olduğunu söylemek; sadece kendilerini anlaşılmaz hissetmelerine, bu yüzden de bir şey anlatmaktan kaçınmalarına neden olmaktadır. Alternatif davranışlar sunmanın dışında ahlak dersi ve öğütler vermek, uyarmak, mantıksal kanıtlar öne sürerek başka şeyler öğretmek, herhangi bir analizde bulunmak da aynı etkiyi gösterecektir. Ama şaşırtıcı olan ise çocuğu övmenin, ona güven vermenin, duygularını paylaşmanın, konuyu şakaya vurmanın da aslında sağlıksız yaklaşımlar olduğudur. Çünkü ebeveynlerin çocuklarıyla iletişiminde, anne babanın her sözü; çocuklara onların gözünde nasıl bir çizgiye sahip olduklarını yapılandırmaktadır. Öğüt vermek; yetersiz eksik olduğu kısımlarını, övmek ise o ne yaparsa anne babasının onu kabul edeceğiyle ilgili kısımlarını tamamlar. Sonuçta gene çocuk olduğu gibi kabul edilmediğini hissetmektedir.

                       

 Kapı Arayıcılar 

 

            İşe müdahale etmeyerek ve yorum yapmayarak başladıktan sonra ikinci yapılması gereken “kapı aralayıcı” denilen bir tekniktir. Daha anlaşılırı ise çocukların bizimle daha çok konuşmasını ve başlayan iletişimin sürdürülmesini sağlayan tepkiler, cümlelerdir. Bunlar iletişim sırasında ebeveynin düşünce ve duygularını olayın dışında bırakarak odağın çocukta ve anlattığı konuda kalmasını sağlar. Böyle çocuklar bir dahaki sefere size bir şey anlatmakta daha hevesli olacaktır. Bunların ne oldukları ise şu şekilde örneklendirilebilir; ‘devam et dinliyorum’ , ’evet’ , ‘ilginç’ , ‘bu senin için önemli bir şey sanırım’ , ‘öyle yaptın, ha?’ , ‘konuyu biraz daha açabilirsin merak ediyorum’ , ‘hmmm’ , ‘peki sonra’ vb. Bu şekilde onlara; hislerine, duygu ve düşüncelerine saygı duyulduğu, onlarla ve anlattıkları konularla gerçekten ilgilenildiğini, onları gerçekten tanıma ve daha yakın olma isteğini iletmiş oluruz.

 

 

                       

 Etkin Dinleme 

 

            Buraya kadar tavsiye edilenler tamamen pasif bir konum gibi görülebilir. Ebeveynlere genellikle çocukların anlattıklarına gerçekten tepki vermiyormuş, bu sefer de ilgisiz görünüyorlarmış gibi gelebilir. Aslında sadece bunların yapıldığını düşünürsek yanlış bir mantık da değildir. Çünkü buraya kadar anlatılanlar bir sohbet gibi değildir. Bu nokta da ise etkin dinleme devreye girmektedir. Etkin dinleme; çocuğun anlatılarına fazladan bir şey eklemeyerek, anlattıklarını ona geri söylemektir. Bu pek çok kişiye karmaşık bir işmiş gibi gelse de birkaç denemede bunun böyle olmadığını görebilirsiniz. Örneğin çocuğunuz size öğretmeninin ne kadar sinir bozucu olduğundan ve onu aslında sevmediğinden bahsediyor. İlk anda onun aslında sevmesi gerektiğinden bahsetmeden önce kendinizi durdurun. Bu olayda; “Öğretmenin sanırım seni baya sinirlendirmiş bu konuda sorunun varmış gibi görünüyor.” diyerek etkin dinleme yapabilirsiniz. Ya da arkadaşının mızmızlık yaparak istediği oyunu oynamadığını ve onunla oynamak istemediğini anlattığında arkadaşlık ve fedakarlık üzerine konuşma yapmak yerine; “Hmmm görüyorum ki senin seçtiğin oyunları oynamadığı için onunla bir daha görüşmemeyi düşünüyorsun.” diyebilirsiniz. Alacağınız sonuç; çocuğunuzun olayı size daha ayrıntılarıyla, fikirleri ve duygularıyla anlatmak olacaktır. Başka olumlu yanları ise yargılanmadığını hissedecek, gerçekten dinlenildiğini düşünerek başka bir zaman başka bir konuda sizinle konuşmak isteyecektir. Ayrıca etkin dinleme, çocuğun konuşarak olanları, kendi yaptıklarını, karşısındakinin yaptıklarını vs tekrar gözden geçirmesini sağlamaktadır. Durum değerlendirmesi yapıp bir sonuca varacak, kendi kararını verecek belki de en önemlisi kendi problemini sizin yorumlarını ya da yardımınız olmadan kendisi çözerek büyüyecek, bağımsız bir birey olacaktır. Fakat şunu belirtmekte fayda var; çocuğunuz size bir konu hakkında gerçekten yardım talebiyle geldiyse ihtiyacı karşılanmalı, etkin dinleme kullanılmadan tavsiyeler verilmelidir. Yani iletişimde farklı koşullar göz önünde bulundurulmalıdır. 

 

            Her açıdan bu dinleme tekniğinin yararı çok büyüktür. Biraz düşünerek yukarıdaki örneklere benzer örnek kendiniz oluşturabilirsiniz. Bu şekilde daha akla yatkın ve uygulanabilir hale gelecektir. Zaman içinde pratik kazanarak iletişim tarzı haline getirilebilir.

            Çocuklarımızdan uzaklaşmamamız dileğiyle..

 

PSİKOLOG

ELİF CAN ÖZTÜRK